DEMOKRASİ VE MUHALEFET
DEMOKRASİ VE MUHALEFET
Demokratik yönetimlerin olmazsa olmazı; fikir özgürlüğü ile siyasi partilerdir. Halkın kendi kendini yönetmesi olan demokrasi; halkın yönetime katılımıyla gerçekleştirir. Partiler şeklinde örgütlenerek iktidara gelir. Farklı fikirleri önemseyerek yönetim gerçekleşirse; kuşkusuz demokrasi de, demokratik katılım da sağlanmış olur.
Peki bunun gerçekleşmesi her zaman olanaklı olur mu?
Görüldüğü gibi, olanaklı olmuyor.
Öyleyse neden olanaklı olmadığını analiz etmek gerekir.
*****
Tam demokratik bir yönetim; gerçek demokratik toplumsal bir yapıyı gerektirir. Bu ise genellikle iktidar tarafından önlenir.
Çünkü iktidar olan, elde ettiği maddi olanakları ve konforlu makamları ile devlet gücünü bırakmak istemez. İktidarını devletle özdeşleştirir. Bunun için öncelikle muhalefet sesini kısmaya çalışır.
Toplumu dilsizleştirilir; suskunlaştırılır.
Örgütlü olan muhalefeti, kurumsal olarak önemsemez.
Çeşitli senaryolarla yeni partilerin kurulmasını, muhalif örgütlülüğün parçalanmasını sağlar.
Bunun doğal sonucu olarak demokratik örgütlülük gözden düşer; umutsuzluk toplumu sarar.
İktidar olan parti veya kişi; böylece iktidarın elinden gitmesini önlemek için “böl, parçala, yönet” ilkesini uygular.
Kontrolündeki devlet gücünü kullanarak parçalamayı sistemleştirir. Bunun için hapishane sayılarını çoğaltır.
Mabetleri bile iktidarının polit bürosu haline getirir. Çağdaş eğitim yerine teolojik bağnazlığı yerleştirir. Güdü olgusunu güçlendirir. Yandaş medya aracılığıyla baskısını tahkim eder.
Adalet ve güvenlik kurumu; iktidarın gücü olarak görüntülenir.
Liyakatsızlık kutsanır.
Kimi zaman para, kimi zaman makam ile adam satın alınır.
Çoğu zaman güdümlü tabela partileri ile yeni demokratik toplum örgütleri kurdurur; muhalefetin bütünleşmesini engeller..
Hükümeti halka hizmet eden değil, himmet eden konuma yükseltir.
Muhalefeti, kamuoyu nezdinde kendi kendisiyle uğraşan görüntüye sürükler; nedenlerini yaratır. Güçlenmesini zorlaştırır.
Halk; yaşadığı sorunların ezikliği içinde muhalefeti yetersiz görmeye başlar. İktidarla baş edilmez duygusu içine girer.
Muhalefet; iktidarı bırakıp birbirini eleştirmeye başlar. Kamuoyu, iktidardan kurtulmak yerine muhalefetten kurtulmak paranoyası içine düşer.
*****
Bu olumsuzlukların yaşandığı ülkemizde iktidar; demokratik yönetimlerde görülmeyen şekilde bütün erkler tek elde toplanmış şekildedir. Bilinen meşru tüm demokratik tepkiler yetersiz kalmaktadır. Çünkü iktidar; yönetsel tüm kusurların ve halkın ekonomik sıkıntılarının günahını maharetle muhalefete yüklüyor.
Muhalefet ise; bir araya gelip güç birliği yapacağına, birbirine çalım atarak kendini yeterli göstermeye çalışıyor.
Sanki sorun parti sayısındaymış gibi; habire yeni partiler kuruyor.
Çünkü daha çok öğrenci dünyasında görüldüğü gibi, herkes kendine göre bir örgüt kurarsa sorunun çözüleceğini sanıyor.
Son kurulan A\Anahtar Partisi Genel Başkanını dinlerken, böylesi amatörlük aklıma geldi.
*****
Daha 1919 yılında Versay Antlaşması görüşmelerine katılan Marx Webwer!in dediği gibi; “demokrasilerde halk güvendiği birini seçer.” Fakat o kişi koltuğu eline geçirince; “şimdi sesinizi kesin ve bana itaat edin- der” öngörüsünde bulunmuştu.
Bu uyarı veya saptamaya rağmen Weber’in Almanyası; Hitler gibi birini seçti. Ve maalesef, kendisiyle birlikte dünyayı da felakete sürükledi.
İkinci Dünya Savaşı; Birinciden de kanlı oldu.
İkinci Dünya savaşına girmeme maharetini gösteren Türkiye; savaşa girmediği halde 20 bin şehit verdiği halde, hem Almanya’nın durumundan hem kendisinin savaş dışı kalma becerisinden ders almış mıdır?
Günümüzde hapishaneler çoğaltan ve toplumu dilsizleştiren bir yönetim göstermekle; hiç de ibret almış gözükmüyor…