DİN, BİLİME ALET EDİLİR Mİ?
İnsan, dünyayı kendi gözüyle, balık da balık gözüyle görür.
Peki, gerçek dünya hangisi?
Einstein'a (1879 - 1955) göre, "zaman / nesne / mekân / hareket", birbirinden bağımsız değildir; "göreli" (izafi) bir ilişki içindedirler. Düz yolda saatte 100 km sabit hızla giden bir otomobilin içindeyiz, diyelim. Yanımızdan 70 km hızla ilerleyen bir kamyona bakınca onun 30 km süratle geriye doğru gittiği yanılgısını yaşarız.
Elimizi suya sokunca sudaki ışık kırılması nedeniyle parmaklarımızı eğri büğrü görürüz.
Balık gözlü objektifle çekilen fotoğraflarımızda kocaman gözlü, ablak yüzlü çıkarız.
Balığın bizi nasıl gördüğünü bilmiyoruz.
Kendi gerçeğimiz bizimki, balığa göre ise kendininki.
Gerçi, 15. - 16. yüzyıllarda yaşamış hemşehrimiz (Edirneli) Divan şairi Hayalî Bey'e göre,"Ol mahiler (balıklar) ki derya içredirler, deryayı bilmezler."
Doğadaki varlıklar olarak hepimiz, yakınımızda ya da uzağımızda olsun kendi dışımızdaki her şeyi, algılayabildiğimiz kadarıyla tanıyoruz.
Sözü insan özeline getirirsek binbir dış etmenle oluşan dünya görüşümüzle, duyularımızla, sezgilerimizle...
ATA'YI YİNE YOK SAYDILAR
Beş gün önce, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutladık.
Büyük Önder'i saygıyla, O'na ne yapsak ödeyemeyeceğimiz 'gönül borcu'nu ulusça bütün hücrelerimizle duyumsayarak andık.
Atatürk'ün, Türk'ü emperyalizmin yok edici pençesinden kurtarmak üzere Samsun'a çıktığı günün, hepimiz için çok özel anısını paylaştık.
Ama, O'nun ulusumuza armağanı TBMM'nin Başkanlık koltuğunda, yani Atatürk'ün makamında oturan kişi, yayımladığı 19 Mayıs iletisinde adını bile anmadı.
Bu arada takvim, Diyanet İşleri Başkanı'na bir kez daha azizlik etti!
19 Mayıs, cuma gününe denk geldi.
Ve kurucusu Atatürk'ü 'yok sayan' bir cuma hutbesi ile Diyanet de bu son sınavından yine 'çaktı'!..
Politikacıların birçoğunun durumu malum; onlar, doktorun 'ne yerse yesin' dediği kişilerden...
Ama, politikacılar gibi, din adamları için de genelleme yapıp "Derya içredir, deryayı bilmezler" demek haksızlık olur.
Din adamı var, din adamı var!
KOPERNİK RAHİPTİ
24 Mayıs. dünya bilim tarihinde çok önemli bir yıl dönümü.
Kopernik, 493 yıl önce bu gün, gökbilimin (astronomi) en büyük keşfini yaptı; Dünya'nın kendi çevresinde günde bir kez, Güneş'in çevresinde de yılda bir kez döndüğüne ilişkin kuramı buldu.
Leh asıllı Kopernik (1473 - 1543) bir rahipti. Bu büyük buluşa İtalya'da, görevli olduğu bir katedralin kulesinde ulaştı. Hem de 'çıplak gözle' yaptığı gözlemlerle... Teleskop henüz icat edilmemişti.
Türk dünyası da gökbilime yabancı değildi. Daha 14. yüzyılda Timur'un torunu Uluğ Bey (1394 - 1449), Semerkant'ta bir gözlemevi kurmuştu. Kendisi gibi gökbilimci olan Ali Kuşçu, (1403 - 1474) onun yanında yetişti.
Bilime ve sanata önem veren Fatih Sultan Mehmet, Ali Kuşçu'yu İstanbul'a getirtti. Ayasofya'da müderrislik (profesör) görevi verilen Kuşçu, Güneş saatleri, gezegen modellemeleri yaptı. Matematik, dilbilim dâhil birçok alandaki Farsça yazdığı yapıtlarının yanı sıra "Astronomi Risalesi"ni kaleme alarak Kopernik öncesi Batı'da da saygınlık kazandı.
Ali Kuşçu'nun İstanbul'da ölmesinden yüz yıl kadar sonra bu kez bir başka gözlem bilimci, Şam doğumlu Takiyüddin (1521- 1585), Osmanlı başkentine yerleşti. Dönemin padişahı III. Murat'ı, İstanbul'da bir gözlemevi kurmaya razı etti. Tophane semtinde, o dönem dünyanın üçüncü büyük gözlemevi olan Galata Rasathanesi'ni kurdu. En ileri teknik aygıt ve aletlerle donattı.
Ancak, Osmanlı'nın yüzakı olan bu gelişmenin sonrasında bir bilim faciası yaşandı.
GERİCİLERİN FENDİ...
Yobaz, her devirde yobaz.
1578 yılı İstanbul'unda, bir veba salgını görüldü. Gerici çevreler, salgına 'ilahî' bir sebep bulmakta gecikmediler!
"Rasathanede, melekleri demir borularla alttan seyrediyorlar da ondan..." diye kıyameti kopardılar.
Yaydıkları safsata, bilisiz (cahil) halk kesimlerini harekete geçirdi.
Şeyhülislam fetva verdi, Padişah onayladı; Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, Galata Gözlemevi'ni, içindeki canım aygıtlarla birlikte bir gecede yerle bir etti.
Kılıç Ali Paşa, bu bilim faciasından iki yıl sonra, yıktığı gözlemevinin tam karşısına bir cami yaptırmak istedi. Uyruktan (tebaa) herkes gibi kendisi de Sultan'ın emir kuluydu ama kendince günahının kefaretini ödeme sancısı çekiyordu sanki.
Padişah III. Murat'tan, cami için izin çıktı:
"Kaptan-ı derya değil mi, camiyi deryaya yapsın."
Mimar Sinan kolları sıvadı, Tophane rıhtımı kıyısında deniz, toprak ve molozlarla dolduruldu; dolgunun üzerine Kılıç Ali Paşa Camii yapıldı.
Söz konusu cami bu gün denizden üç yüz metre kadar uzakta. Çünkü, aradan geçen zaman içinde denizin üç yüz metrelik bölümü de dolduruldu. Dolgu kısımda şimdi onlarca devâsâ bina var. Korkuyla beklenen İstanbul depreminde denizin, bu bölgeyi geri alması çok güçlü olasılık.
Yani, ortada yine bize özgü bir durum var; bilim faciasına, doğa kıyımının eklenmiş olması.
'İLİM ÇİN'DE DE OLSA...'
Yazımızın başında, "İnsan, dünyayı kendi gözüyle, balık da balık gözüyle görür." deyip sormuştuk:
Gerçek dünya hangisi?
İkirciksiz söyleyelim:
Bilimin gösterdiğidir.
İslamiyet, "İlim Çin'de olsa gidip alın." buyuruyor.
Hristiyan Kopernik, bir katedralin kulesinden yaptığı gözlemlerle deyiş yerindeyse "dini, bilime alet etti."
İyi ki de etti; böylece evrenin bir sırrını çözüp insanlığı aydınlattı.
Aynı şeyi, Müslüman Ali Kuşçu yaptı; Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya Camii bünyesindeki medreseye kurdurduğu kürsüden insanlara bilim öğretti.
Bir başka padişah, III. Murat ise "Melekleri demir borularla alttan seyrediyorlar da o yüzden veba salgını oldu." diyen güruha boyun eğdi, 'bilim tapınağı' diyebileceğimiz gözlemevini -hem de kendi verdiği izinle yapılmış olmasına karşın- yıktırdı.
Dört gün sonra, 28 Mayıs 2023 Pazar günü, Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanını seçmek üzere, 2. Tur için sandık başına gideceğiz. Şapkamızı önümüze koyup kılı kırk yararak tercihimizi yapalım.
Bu seçim, hiç abartısız, iki zihniyetin oylandığı seçim olacak.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Türkçe, deyimler açısından çok varsıldır.
Dilimize büyük emeği geçen Ömer Asım Aksoy, yalnızca yazı dilimizde 5 bin 742 deyim saptamış.
Atasözleri ve deyimlerdeki sözcükler değiştirilemez.
* Özel bir tv kanalında, en az on yıldır yayımlanan bir bilgi yarışmasının sözümüz ona deneyimli sunucusu, 16 Mayıs akşamı ekrana getirilen bölümde, şöyle bir tümce kurdu:
"Sorularımız, kör gözün parmağınadır."
Türkçedeki 5 bin 742 deyim arasında, 'kör gözün parmağına' diye bir şey yok.
Deyimin doğrusu:
"Kör, kör parmağım gözüne."
Çok belli, göze batacak denli ortada, anlamında.
Özellikle bir bilgi yarışmasında böyle dil yanlışı yapılmaz.
Yaparsanız izleyiciden özür dilemelisiniz.
Freud'a göre, "Özür dilemek, başkalarına verdiğiniz değerin sizin ego'nuzdan yüksek olduğunu gösterir."
Sekiz gündür bekliyoruz.
GRAM GRAM 'EPİGRAM'
- AKonomi-
Bankalara düşük faiz
Kankalara KKM caiz
Tüketiciye yüzde kırklık
Yağlı kazık üstü haciz!