FİLİSTİN’DE TARJEDİ NEDEN DİN
FİLİSTİN’DE TARJEDİ NEDEN DİN
İnsanlığın eli kolu bağlı şekilde izlediği Filistin dramı; ırkçılığın inancı bir teo-strateji olarak kullanması şeklinde sürüyor. Yahudi kafası da yapsa, IŞİD kafası da yapsa; aynı şeydir. Araç edilen; insanın en hassas olduğu manevi yanıdır, dindir. Tarihte zalim saltanatlara bir baş kaldırı hareketi olan dini inancın; ırkçı kafalar tarafından kullanılmasının önüne, çağdaş uygarlığa rağmen geçilemiyor. O yüzden tarihi sürece bakmayı gerektiriyor:
Beş bin yıldan beri yeryüzünün bir bölümü barış yüzü görmüyor. Burası; “Cezire” denilen Arap yarımadasındaki Filistin’dır.
Yarımadanın bir ucu Büyük Okyanus’ta, bir ucu Mezopotamya ve Akdeniz’de. Günümüz itibarıyla “Ortadoğu” denilen coğrafyadır. M.Ö. 3000’den itibaren gün yüzüne çıkan Sümer uygarlığı; Mezopotamya’da gerçekleşmiştir. Bu coğrafyanın bilinen ilk devletidir. Özellikle yarımadanın çöllük güney bölgesinden “geçim gailesi” ile gelenlerin demografiyi bozmalarıyla barışın egemen olduğu topraklar; kavgalara sahne olmaya başlamıştır. Sümer Devleti’nin parçalanmasıyla Ninova merkezli Babil şehir devleti; imparatorluk boyutuna vardı. Anadolu’dan Mısır’a kadar olan toprakları; atadığı valilerle yönetmeye başladı. Zaman içinde ortaya çıkan çeşitli şehir devletler ile rekabet başlayınca; istikrar ve barışı bozuldu.
Devir, çok tanrılı dinler olan pağan\politeist dönemdir. Zamanın devletlerinin inançları ideoloji bildikleri devirdir. Babil valisinin bağımsızlığını ilan ederek kurduğu Fravunlar devleti olan Mısır ile Babil devletinin inançları farklılaşmıştı. Göbeklitepe uygarlığından çok sonra olduğu anlaşılan Mezopotamya medeniyet ve inancını temsil eden Babil ile “tek Tanrı” inancını anımsatan Mısır medeniyet ve inancı ayrışmıştı. Bu farklılaşma sürecini, İbrahim ve Musa peygamberlerin “teo-strateji” süreçleri izledi. İnsanlık artık “Tek Tanrı inanç” sürecine geçiyordu.
Babil mabedindeki (panteonundaki) tanrı heykellerini kırarak “yakılma” cezası alan Hz. İbrahim; ilahi hikmetle kurtulur. Amca çocukları Lut ve Sara ile Fravun toprakları olan Kenan’a kaçar. İaşe temini amacıyla bolluk içindeki Mısır’ın tanrı-kral Fravun’a gider. İhtiyacını istemekten önce “sen Allah’tan korkmuyor musun” diye sorar. Böylece Babil’den sonra ikinci kez “tek Tanrı-politeist” anlayışını açıklar. Arap yarımadasının kaderi de bundan itibaren belirlenmeye başlar. Kuzeydeki Filistin\Kenan ile güneydeki Hicaz bölgelerinde yeni bir inanç; bir teo-strteji sonucunda ortaya çıkar.
*****
Kuzey’deki Filistin\Kenan bölgesinin merkezi Kudüs, güneydeki Hicaz bölgesinin merkezi Mekke şehirleri olacaktır. Babil’den Fravunlar toprağı olan Filistin’e kaçan Hz. İbrahim’in uzun göçer yaşamını yerleşik yaşama çevirdiği yer, bu yarımadanın iki ayrı bölgesidir. Birisi eşi Sara’dan yürüyen soyuna bıraktığı Mezopotamya’yı da kapsayan kuzeydeki “vaat edilmiş” Filistin denilen topraklardır. Diğeri; ikinci cariye eşi Hacer’den devam edecek soyun bıraktığı güneydeki Hicaz denilen topraklardır.
Filistin’in günümüzdeki kırım, kan ve gözyaşlarının temelleri; bu “seçilmiş soy” ve “vaat edilmiş topraklar” ile başlar: Çok Tanrı’lı pağan dönemden “tek Tanrı’lı” monist döneme geçiş; inancın\dinin bütün insanları kapsamaya başladığı anlayıştır. Semavi\evrensel din inancının yaygınlaşmaya başlanın dönemidir. Ama ne yazık ki, daha başlangıçta bu evrensel inanç yolu; “seçilmiş üstün millet” ve “vaat edilmiş toprak” stratejiyle sınırlanır. Zira Yahudi adıyla anılan halk; Tanrı’nın İbrahim peygamber ve oğullarıyla ahit (sözleşme) yaparak İsrailoğullarını üstün soy yaptığını ve Musa dininin de bu soya özgü olduğunu savunur. Hz. Musa tarafından Mısır’daki kölelikten kurtarıp Fiistin’e getirdiği ve 12 boy olduğu öne sürülen topluluk; pağan anlayıştan vaz geçmemek ve “Altın Buzağı”ya tapmak için Medyen’de Hz. Musa’ya isyan eder. Çıkan savaşta kurtarıcı lider Musa Peygamber’i öldürürler. Kırk yıl boyunca Filistin topraklarında göçer halde yaşarlar. Yerli halklarla savaşırlar. Böylesi cebir ve şiddet uygulayarak, sonunda Hz. İbrahim döneminin el-Halil ve Kudüs adlı kentlerin merkez olduğu Filistin’e yerleşirler.
Bölgenin çoğunluk ve egemen topluluğu olan Himyerileri yenerler. Kurdukları Davut-Süleyman krallığı; Yahuda ve İsrail krallıklarına bölünür. Yine de aralarındaki kavga ve anlaşmazlıklar bitirmez. Mezopotamyalılardan yardım isterler. Barış tesis olmaz. Asurlular MÖ 722 yılında Yahuda, Babilliler de MÖ 538 yılında İsrail krallıklarını yıkar. Yahudi halk sürgün edilir. MÖ 63 yılında da bölgeyi işgal eden Roma imparatorluğu sürgün yapar. Böylece; dinin evrenselliğini kabul etmeyen Yahudiler, evrenin çeşitli yerlerine zorunlu olarak dağılırlar. Bundan itibnaren bülbülün çalılığı özlemesi gibi kovuldukları Filistin’e dönme arzularını “diaspora” olarak kurumlaştırırlar.
*****
Tek Tanrı inancını üstün millete özgüleştirme anlayışına ilk karşı çıkan; bir Yahudi ve Musevi olan, Hz. İsa’dır. Tek Tanrılı din anlayışının semavi olduğunu, bir tek milletle sınırlı olamayacağını savunur; İncil ile de ispata çalışmıştır. Ne var ki Hıristiyan devletlerin, Yahudi devleti gibi teo-strateji anlayışla dini istismar etmelerini önleyememiştir. O nedenledir ki dünya egemeni durumunda olan günümüz Hıristiyan devletleri bile; Yahudilerin Filistin’inde akıttığı kan ve göz yaşı ile soykırımı; şoven bir barbarlıkla seyrediyor!
İsrail Başbakanı; sırtını emperyal devletlere dayamış; bir yıldan beri Filistin’de soykırım sürdürüyor. Geçen hafta ziyaret için gittiği ABD’da; parlamento tarafından alkışlarla kürsüye çıkarıldı.
Bir savaş suçlusu olan Netanyahu’yu ayakta kaşılamak hangi hasletin kutsanmasıdır? Demirci Kavva’yı dağa çıkaran Zalım Dahok gibi kana susamış bir kimseyi kutsamak, insan hakları ve barış için ne ifade ediyor? Terörist Hamas bahanesiyle İsrail Devleti’nin terörist olmasını özendirmek olmuyor mu?
Ülkesine döndüğünde terörist Başbakan ne yaptı ilk iş olarak? Mazlum Filistin’i kana boyayan kişi, ne denli takdir ve yardım topladıysa; ilk iş olarak Lübnan’ı bombaladı. Ertesinde İran’da konuk olan Hamas lideri İsmail Haniye’yi kaldığı konutta katletti. Bu eylemlerle İsrail Devleti’nin terörist devlet olduğunu açıkça bir daha gösterdi. BM, ABD, AB ve zamane devletler bu terörizm ve soykırımı önlemeye mi çalıştı?
Bütün bunlar; Asur, Babil ve Roma’nın İsrailoğullarına yaptıklarının haklılığını gösteren hallerdir. Bir dinin zalimlik ve soykırım aracı güç olarak kullanılması; Hitler ile Yahudileri Avrupa’dan kovanları bile mazur gösterecek bir trajedidir!
*****
Bir başka trajedi de Türkiye’nin dış politikasında yaşanıyor. Türk hükümeti, cenazesine bile karılmadığı İsmail Haniye için “milli yas” ilan etti. Haklı olarak Türk ulusu tarafından tepkiyle karşılandı.
Keza; ay bacayı geçtikten sonra, ABD’ye nazire yaptı: Filistin devlet Başkanını TBMM’de konuşturdu. -Daha çok- alkışladı. Sonra; meclis kürsüsünde konuşan muhalefet milletvekilini linç etti. Zamanın Hamido’su bir iktidar milletvekili; TBMM’e kan sürdü!
Buna rağmen iktidar; dünyadan saygı umuyor!