İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

KİMİN ASKERİ OLMALI - 1

KİMİN ASKERİ OLMALI

      4 Eylül 1919 günü toplanan Sivas Kongresi’nde TC Devleti’nin kurtuluş ve kuruluşu planlanır. Büyük Taarruz ile gerçekleştirilir. Gerçekleştiren güç ve irade; Türk milletinin topyekün iradesini temsil eden Sakarya Meydan Muharebesi’nin Başkomutanı Mustafa Kemal komutasındaki Türk Silahlı Kuvvetleridir. Bu nedenle her TSK mensubu; herhangi bir yurttaştan farklı olarak 30 Ağustos Zafer gününü önemser.

     Nitekim Türk ordusuna subay ve astsubay yetiştiren okullar, 30 Ağustos’ta mezuniyet töreni düzenler. Ordu komuta kademesinin şekillenmesi, terfih ve atamaların yapılmasını sağlayan YAŞ,  bugünde kararlarını kesinleştirir.

     2024 yılında da böyle oldu. Her mezuniyet töreninde olduğu gibi; Kara, Deniz ve Hava Harp Okullarını bitirenler; geleneksel törende yemin ederek resmen teğmen olmaya hak kazandılar. Bunun verdiği coşku içinde, “Atatürk’ün askerleriyiz” diyerek tören dışında sevinç gösterisinde bulundular. Resmi törende içtikleri “ant”ı, iki yıl önceye kadar uygulanan “ant” ile pekiştirdiler.

     Fakat sanki kıyamet koptu.

     Vay efendim, bunu nasıl yaparlar diyen Atatürk’ten kronik allerji duyanlar, kazan kaldırdı.

     Anadolu insanının söylemiyle; “hain hoflu olur” durumu ortaya çıktı. Mezunların sevinç gösterisinde bulunmaları, asli görevleriyle ilgili olarak ve kılıçlarını çatarak gönüllü bir yeminde bulunmaları, TSK’dan kuşkusu olanları rahatsız etmişti.

    Rahatsız olan bu “hain hoflu” (kendinden şüpheli) olur” çevreler, senaryo yazmaya başladılar. Tıpkı “kumpas davaları” sürecinde olduğu gibi suçlamalara başladılar. Türk Ordusu’nun Genel Kurmay Başkanı’nı bile “terörist” ilan edip gizli terörist tanık beyanıyla Silivri zindanına koydukları gibi bir yola girilmesini istiyorlar!.

     Mezuniyet töreninden sonra “çiçeği burnunda” teğmenler; “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye haykırdılar. Ardından da iki yıl öncesine kadar mezuniyet törenlerinde yapılan yemin metnini, tören resmiyeti dışında, gönüllü olarak okudular. Var oluşlarının nedenini ifade eden bu yemin metni şöyledir:

     “Ant içeriz ki,

     Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına;

     Ülkenin bölünmez bütünlüğüne;

     Yüce Türk Ulusu’nun namus ve şerefine;

     Aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller;

     Karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima hazır ve keskin olacaktır.

     Bizler, Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacak; ve şerefimizle öleceğiz.

     Ne mutlu Türküm diyene…” diyerek Atatürk’ün Türk Gençliğine hitabesinin son cümlesi ile bitirdiler.

      Kumpasçı ve FETÖ artığı odaklar; bu sevinç ve yeminden “darbe” amacı çıkardılar! Niçin “Atatürk’ün askerleriyiz” demişler diye sorgulanmaları isteniyo.

      Demek ki -FETÖ’nün veya Yunancı FESLİ’nin, ya da padişahın askerleriyiz- demelerini bekliyorlarmış!  

                        *****

     Türkiye’de ve dünyada bir ilke damgasını vurdu bu mezuniyet töreni. Taliban ve IŞİD anlayışının yükseldiği bir dönemde; Türk Kara, Deniz ve Hava Harp Okulu mezunlarının birincileri; birer Türk kızı idi.  Siyasal İslamcılara bir cevap niteliğinde olan Ebru Eroğlu, İkra Kuyumcu ve Şeyda Yıldırım adlı bu kızlarımız; Mustafa Kemal Atatürk’ün “omuzlar üzerinde yükselmeye laiksiniz” sözünün ispatı oldular.

    Kadın voleybol takımı veya olimpiyatlardaki güreşçi kızlarımız gibi ulusalcı ve yurtsever her yurttaşın göğsünü kabarttılar.

    Kadın haklarını savunan uluslararası sözleşmenin tek imzayla kaldırıldığı bir zamanda gerçekleşen bu başarı, mezuniyet ile birlikte sevinci yükselten bir diğer neden idi.

    Ayasofya’da düzenlenen törende kılıç ile mimbere çıkan Diyanet İşleri Başkanından, Türkiye’nin kurtarıcısı ve kurucusuna “lanet” okuyan imama kadar sarf edilen hezeyanları sessizce dinlemiş olan Cumhurbaşkanı bu yapılan suçlamalar karşısında da suskun duruyor Bu da teğmenlere saldıran çevrelere daha cüret veriyor!

    İki yıl öncesine kadar törenlerde edilen yeminin tanığı olan Cumhurbaşkanı; tören dışında yapılan sevinç gösterisini çarpıtma karşısında da Ayasofya’da olduğu gibi sessiz! Bunun Atatürkçü Ordu’ya düşman olanları cesaretlendirdiğini bilmiyor olabilir mi?

                    *****

    

        Aslında FETÖ ve hain darbe girişimi de siyasi iktidar uğruna sakalı ele vermenin sonucuydu. Bir çeşit “hain hoflu olur” kompleksiydi. “Aynı yolda ve aynı yağmurda yürüme” yoldaşlığını, 17-25 Aralık olayına rağmen devam ettirmek çabası; 15 Temmuz hain darbe ile şeklen son bulmuş oldu. Ama “Allah’ın lütfu” olarak hayırlı bir ihanet görüldü. Kanun Hükmünde Kararnameler ile demokratik laik sosyal hukuk rejimini değiştirme amacına vesile edildi.

     İlk iş; TSK’nin emir komuta geleneği darmadağın edildi. TSK’nın insan kaynaklarını sağlayan kurumlar olan Harp Okulları, Askeri liseler ve Astsubay Okulları, 15 Temmuz 2016’dan sonra 669 sayılı KHK ile kapatıldı. Yerine kendi iktidar insiyatifinde bir akademi kuruldu. Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok’a göre “bir defada 600’den fazla albay emekli edildi. FETÖ üyesi 30 binden fazla subay-astsubay ihraç edildi. Kadrolarda oluşan boşluğu doldurma sürecinde aralarında tarikat ve cemaatların da bulunduğu çeşitli guruplar harekete geçti. Kendi yandaşlarının TSK’ya sokulması için AKP’nin geçiş dönemindeki tutumundan yararlandılar…”

      Emekli ve ihraçlar nedeniyle oluşan boşluk, ara sınıflara üniversitelerden yatay geçişlee giderilmeye çalışıldı. Bunun için İhtiyaç duyulan öğrenciler, SADAT üyelerinin de bulunduğu bir komisyon aracılığıyla iktidar seçiciliğiyle sivil okullardan sağlandı. İktidar partisinin refansı olmadan kimse alınmadı. Subay ihtiyacı için dört yıllık fakültelerden, astsubay ihtiyacı için iki yıllık mmeslek yüksek okullarından öğrenci transferi yapıldı. YSK yapısının değiştirilmesiyle her şey iktidarın kontrolüne alındı. Harp Okulu (askeri akademi adıyla) ancak Şubat 2017 tarihinden sonra ve iktidar referansıyla öğrenci almaya başladı. 

   2024  mezuniyet törenlerinde okunan yemin metni de iki yıl önceden beri uygulanmaya kondu 2021’de aynı Cumhurbaşkanı huzurunda sevinç gösterisinde okunan metin okunmuştu.. Bugün linç kampanyasına tabi tutulan mezun teğmenler; bunlardır.

      Üç kızımızın “Kara-Deniz-Hava” Harp okullarının birincileri olması; “havaya kep atma” anlamındaki tören dışı gösteri nedeniyle gölgelendi. Atatürkçü Ordu’nun kronik düşmanları harekete geçti. TSK düşmanlığı hortlatıldı.

    Nedeni üzerinde durmak, kimsenin işine gelmiyor.

    Oysa bu yeni mezunlar, kendilerinin FETÖ artığı olmadıklarını haykırıyor. Ya da Tuzla Piyade okulunda “10 Kasım” günü askeri geleneğe uymayarak yakasına Atatürk fotoğrafı takmaktan kaçınanların yarattığı imajı ret ediyor. Veya “hain darbeye” rağmen askerlerin halen tarikatlar etkisinde oldukları şüphesini gidermek istiyor.  Sarıklı ve cüppeli bir sivil askeri gazinoya alındığı halde bir emekli gazinin alınmaması ayıbını üzerlerinden atıyor Kayseri 12. Hava Ulaştırma Üs Komutanlığında “mavi takkeli” gurup imamı arkasında namaz kılınma ayrılıkçılığını ret ediyor. Aynı yerde bir subayın “sakal sünnettir” diyerek sakal uzatıp mesaiye gelmesini kınıyor. Eskişehir’de askeri lojmanlar içinde sarıklı ve yeşil cüppeli olarak dolaşmasının üniformaya hakaret olduğunu ifade ediyor vb olabilir. Bütün bunlar kendilerini adadıkları orduya adamaları sorumluluğ gereği değil midir?

        Siyaset dünyasındaki iktidar ihtiraslı beklentiler dışında, sadece Kuvayi milliye ruhu temsil eden Atatürk’ün ordusu mensupları olduklarını dillendirmek gereksinimi duymak kusur mudur?

       Her zaman ve her koşulda canı pahasına yurt savunması uğruna canlarını feda edeceklerini, resmiyetin ötesinde, gönüllü olarak ant içmek suç mu oluyor?.

      Bu tavır kimleri ve neden rahatsız ediyor?

      Neden bu durum çarpıtılıyor ve darbecilikle ilişkilendirmek  isteniyor?

     “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen hainlere genç yüreklerin verdikleri yanıtı çarpıtmak; ne gibi art düşünce ve ihanetleri işaret ediyor?

                             *****

        Hain 15 Temmuz darbesine gidiş; iktidar uğruna bölücülere tavizler verilmesiyle başladı:

        Önce TSK yapısı alt üst edildi. Kara, Deniz, Hava ve Jandarma kuvvetleri ayrı ayrı bakanlıklara bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı, doğrudan Başbakan’a (sonraki Cumhurbaşkanlığına) bağlanarak ümmetsiz peygamber durumuna düşürüldü.

         Zaten TSK’nın terfih ve Talimatnamelerini kararlaştıran YAŞ\Yüksek Askeri Şura’nın yapısı değiştirilmişti. İrtica nedeniyle “ordudan uzaklaştırma” kuralı işletilmiyordu. Devletin “kırmızı kitap” diye genellenen ilkeleri bile yok edilmişti. Okul ve camiden sonra siyaet;  kışlaya da resmen sokuldu!

       Ardından devlet kurucusunun resimleri ile T.C. rumuzu devlet dairelerinden kaldırıldı. Öğrenci andı yasaklandı.

      Her seçim öncesinde ayrılıkçı terör örgütü, geçici “ateş kes” ilan etmeye başladı. Daha sonra aynı  terör örgütü militanının garnizonda Türk Bayrağı’nı gönderden indirmesine asker seyirci yapıldı.  Ve dağdan davet edilen gerilla kıyafeti içindeki teröristler, törenle karşılandı. Kurulan “çadır mahkemelerinde” beraat ettirildi. Kentin sokaklarından gezdirilerek gösteri yapmaları sağlandı. “Türk teröristler değil” yalanıyla Kuzey Irak’taki teröristler, Türkiye topraklarında ağırlanarak Suriye’deki teröristlere ulaştırıldı.

        Süleyman Şah Türbesi, bin yıldan beri bulunduğu Suriye’deki lokal Türk toprağından kaçırıldı.      

        İmralı’daki terör örgütü liderinin hükümeti destekleyen mektubu, Diyarbakır meydanında okutularak oy istendi. Daha sonra kırmızı bültenle aranan kardeşi, TRT’ye çıkarılarak iktidar partisi propagandası yaptırıldı. TSK’nın başı (Genelkurmay Başkanı);  bir terörist gizli tanık yapılarak “terörist” ilan edildi; zindana atıldı.

        Türk kamuoyu; gizli bir el tarafından İmralı ile ABD ve AB istekleri doğrultusunda federatif sisteme hazırlanıyordu!

        Sonunda Türk topraklarının kurtuluşunu ve Türkiye’nin kuruculuğunu yapmış muhalefetteki  parti bile, terör örgütü yandaşı iftirasıyla karalayan iktidar partisi; seçimde avantaj sağladı.

       Bütün bunlar, özellikle ABD isteklerinin ve BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi’nin) gerçekleşmesi amacını taşıyordu. Bu amacın önündeki engel; Atatürkçü düşünce ve Atatürkçü Ordu görülüyordu. O nedenle “Kumpas Davaları” ile TSK ve Atatürkçüler sindirilmeliydi. Araç olarak nitelenen “demokrasi tramvayından” inilene kadar Fetö eliyle diken çıkarılmaya devam edilmeliydi. TSK içine Fetö, bakanlıklar içine diğer tarikatlar etkin hale getirildi. Taa ki 15 Temmuz darbesine kadar.

      Kurtuluş ve kuruculuk gerçekleştirmiş bir odunun bunca itilip kakılmasına, onurlu Türk subayının çakallara kemirtilmesine tanık olan bu ülkenin gençleri; ordu içinde görev aldıklarının ilk günü “Atatürk’ün askerleriyiz” demeleri, sevinçlerini ifade etmek gereği duymaları; son derece doğal değil midir?

                           *****

      Harp Okulu mezuniyet töreninden üç gün önce; 30 Ağustos Zaferi’nin start aldığı 26 Ağustos’un yıldönümünde Ahlat’tan kamuoyuna verilen mesaj da genç teğmenlerin geleneksel andı tekrarlamalarına yol açmış olabilir. Çünkü verilen mesaj; iki kuvvet komutanı ve Hüdapar Genel Başkanı ile birlikte Cumhurbaşkanı ve MHP Genel Başkanının el ele verdikleri görüntüydü.

      Hüdapar, ayrılıkçı terör örgütü kadar -laik demokratik sosyal hukuk devleti- olan Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman olduğunu gizlememiştir. Ayrılıkçı terör örgütüyle ilişkilendirilen HDP’in TC rejimini savunmasına karşın, HÜDAPAR genel başkan düzeyinde amacını açıklamıştır. AKP’de veya HDP’te ayrılıkçı veya rejim düşmanı münferit örgüt yandaşları olabilir. Fakat böylesi ihtimalden hareketle bu partiler bütünüyle suçlanamaz. Çünkü birer kitle örgütleridir. Fakat Hüdapar, genel başkan düzeyli açıklamalarla gardını açıkça göstermiştir.

      Peki yarın sorumluluk alarak devlet düşmanı teröristlerle mücadele edecek olan genç Teğmenler amaçlarını saklamalı mıdırlar?

      Sorulacak soru şudur: 15 Temmuz hain darbesine rağmen iktidar partisi, halen FETÖCÜ zihniyetten arınmış mıdır? Mustafa Kemal Atatürk’e, laik rejime, kadın haklarına, ifade özgürlüğüne, adalete ve eşit yurttaşlığa içtenlikle saygı duymakta mıdır? Bakanlıklar ve özellikle Milli Eğitim’in tarikatlar etkisine sokmaktan ısrar etmeyi sürdürecek midir?

     Böylesi soruların yarattığı kaygılar, her yurtsever yurttaş gibi, doğal olarak “teğmen” olan yurttaşı da kaygılandıracaktır elbet. Üstelik; FETÖ kirini taşımış bir süreçten sonra herkesten çok daha haklı olarak…

      Bu aşamada, genç teğmenlere yöneltilen linç kampanyasına herkesten önce kimin açıkça göğüs germesi gerektiği sorusu yanıt bekliyor. Hiç şüphesiz o kişi; Cumhurbaşkanı ve TSK’nın Başkomutanı mevkiinde olan sayın kimsedir.

      (Not: 30 Ağustos’tan 8 gün sonra Cumhurbaşkanı; nedense Diyarbekirli Narin adlı kızımızın

                 Dramatik kayboluşunun 19. günü “… bu kılıçları kime çektiniz?” demeye başladı! Neden             

                  Acaba bu rastlantı?)

                              *****

<