MEDYA İLE BAŞ EDİLEMEZ - 2 -
SARTRE'A ÖRNEK Mİ?
Gerçek aydın hep inançlı, dirençli; her zaman 'kelle koltukta'; kimi zaman da 'gazete / dergi / bildiri koltukta' insanlara ışık saçmaya çalışır.
Amerikalı gazeteci E. Pulliam'ın güzel bir sözü var; "Türk meslektaşlarım, dünyanın en cesur insanları." diye...
Bizim aslan yürekli Markopaşacılar, Fransız düşünür Jean - Paul Sartre'a (1905 - 1980) bile 'koltuğunun altında gazete satması' için örnek olmuşlardır belki de.
Bu noktada anımsatacağımız öykücük (anekdot); Fransa gibi bir ileri Batı ülkesi yöneticisinin 'kendi aydınını nasıl sahiplendiğini' gösteren, bizim için hayli 'kıskanılası' bir durum aynı zamanda.
Sartre; Fransa'nın Cezayir'i işgaline karşı çıkan aydınların başında gelir. Bu amaçla 1950'li yılların sonunda Paris sokaklarında bildiri dağıtırken iddiaya göre, polisçe gözaltına alınmak istenir. Durumu öğrenen Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle'ün, hemen şu talimatı verdiğini öne sürülür:
-- Serbest bırakın. Sartre, Fransa'dır!
Ünlü düşünür, bir başka sokak eylemini ise ülkesinde öğrenci hareketlerinin yoğunlaştığı 1970'te yapar. La Cause du Peuple (Halkın Davası) gazetesinin iki yöneticisi tutuklanınca gazetenin başına geçer. Bu kez uzatmalı sevgilisi yazar Simone de Beauvoir ve film yönetmeni François Truffault ile birlikte sokağa çıkıp koltuğunun altında gazete satar.
S. ALİ'NİN HAZİN SONU
Sartre ile S. Ali'nin 'mücadele' ile geçen yaşamları, birbirinden çok farklı bir seyir izleyip farklı noktalanır.
Cumhurbaşkanı de Gaulle'ün "O, Fransa'dır!" dediği Sartre, önce ruh sonra da beden sağlığını yitirir ama 75 yaşına değin yaşar.
S. Ali ise hakkında açılan davaların ardı arkası kesilmeyince doğduğu topraklara, Bulgaristan'ın Gümülcine kentine kaçmayı dener. Kendisine rehberlik etme bahanesiyle yaklaşan -sonradan istihbaratçı olduğu ortaya çıkacak- biri tarafından vahşice, başına sopayla vurularak öldürülür.
Yıl 1948'dir ve S. Ali, bu dünyadan koparıldığında, sadece 41 yaşındadır.
Öldürüldü dedikse elbette sözün gelişi...
O, ölümsüz; yazdığı öyküler, şiirler, romanların yanı sıra basın tarihimizde önemli bir yeri olan Markopaşa dergisi ile de yaşıyor.
Üstelik, Markopaşa yayımcıları, derginin adını sürekli değiştirmek zorunda kalırken 'paşa'dan vazgeçip başyazar Sabahattin Ali'den esinle "Ali Baba"yı seçmişlerdir.
Ali Baba'nın ilk sayısında, söz konusu ad değişikliğini, dönemin baskı düzenine yanıt olarak - bizim burada yineleyemeyeceğimiz- 'sunturlu' sözlerle açıklarlar.
'Baba' sözcüğünün argodaki anlamını kullanarak...
Gazeteciyle hele mizahçıyla baş edilebilir mi!
GRAM GRAM 'EPİGRAM'
'Akılcı' iktisatta akıl kaybı modeli;
'Bir lokma bir hırka' zammı isteyen 'deli'!
Ne yer ne içer ne de şikâyet eder;
En sevdikleri vatandaş, 'ölü emekli'.
1) Hıfzı Topuz; "Türk Basın Tarihi", Remzi Kitabevi, Birinci Baskı, Kasım 2003, sayfa 57
(Bitti)