MUTLU OLMAYI UNUTMAYALIM
MUTLU OLMAYI UNUTMAYALIM
Doğa, ilkyaz doğurganlığını yaşıyor. Bütün canlıları, renk renk, biçim biçim, misk kokulu mutluluğa çağırıyor.
Deniz kıyıları, parklar, bahçeler, insan çağlayanı.
Gelgelelim, bir parlak güneşin, bir de çocukların dışında güleryüz hak getire!
Bunca güzelliğin cömertçe sunulduğu 'öteki' hepimizin bakışlarında, terk edilmiş sokak köpeği hüznü.
Ömrümüzden bir bayram daha gitti; yine gönlümüzce gülüp eğlenemedik, coşkuyla gönenemedik.
BAYRAMLA GELENLER
ABD'nin bizi uzun yıllardır kapıştırmaya çalıştığı kapı komşumuz İran ile 'kitlesel Filistinli çoluk çocuk kıyıcısı' İsrail arasındaki gerilimin tırmanışı; bayram dinlencesine çıkan yurttaşlarımızdan onlarcasının trafik kazalarında ölmesi, binlercesinin yaralanması; avukat Memiş Enes Gümüş'ün Antalya'da meydana gelen teleferik kazasında canını yitirmesi, onun aile bireyleriyle beraber 17 kişinin yaralanması, aynı teleferiğin kabinlerindeki 184 yolcunun sarp kayalıklara düşme tehlikesi altında bulundukları için dehşetle izlediğimiz 23 saatlik kurtarılma savaşımı...
Ardı arkası gelmeyip 'bayramı da zehir eden' bu ve benzeri olaylardan çoğu ne yazık ki savsaklayıcı (ihmalkâr) bir toplum olup gereken dersleri almadığımızı gösteriyor.
Daha önce yaşadığımız maden facialarında, cinayetten farksız tren kazalarında olduğu gibi, son teleferik kazasında gerçek suçluların 'adaletten kaçırılmalarının', bu arada -CHP Genel Başkanı Özel'in savına göre- 30 yıl sonra CHP'ye geçen Antalya Kepez ilçe Belediyesinde çiçeği burnunda Başkan Mesut Kocagöz'ün, söz konusu teleferik kazası fırsat bilinerek 'hukuksal değil siyasal nedenle' tutuklanmasının ... toplumsal vicdanı kanatacağını unutmayalım.
Ve moda deyişle 'günün sonunda' mutlu olmayı...
Kaldı ki Fransız şair / yazar Victor Hugo (1802 - 1885) -elbette bireysel / toplumsal sorumluluklarını yerine getirenlere- daha da güzel bir öğüt vermiş:
"Gülmek için mutlu olmayı beklemeyin, belki de gülmeden ölürsünüz."
DİL YANLIŞLARIMIZ
Yerli televizyon dizilerinin her bölümü, sinema filmi uzunluğunda. Haftada bir yayımlandığı için de bunlardan kimilerinin, gereken özen gösterilmeden 'yalapşap' çekildiği belli oluyor.
Ama, hızlı çalışma temposu, geniş kitlelerce izlenen söz konusu yapımlarda 'Türkçeyi doğru kullanmamanın' mazereti olamaz.
Show TV'de yayımlanmakta olan "Kızılcık Şerbeti" dizisinin, tv izlenceleri arasında 'dil yanlışları rekoru'na koştuğunu daha önce belirtmiştik.
Örneklere buyurun:
* Nursema (Ceren Yalazoğlu Karakoç) ve Alev'in (Müjde Uzman), Umut'a (Serkan Tınmaz) "sürpriz" yapmaktan söz ederken üç dört kez yineledikleri ortak yanlış: "Süpriz" (23 Şubat'taki bölüm).
* Ömer (Barış Kılıç), evli bir adamla imam nikâhı kıydıran üvey kızı Çimen (Selin Türkmen) hakkında, eski eşi Kıvılcım'a (Evrim Alasya) şöyle dedi (15 Mart'taki bölüm):
-- Konunun 'muhattabı' Çimen.
Bilindiği gibi, 'kendisine seslenilen kişi' anlamındaki Arapça kökenli sözcük, 'tek t' ile yazılıp söylenir; "muhatap".
TEK BÖLÜMDE 5 HATA
Aşağıdakiler de aynı dizinin yalnızca 22 Mart gecesi yayımlanan bölümünden not alabildiğimiz dil yanlışları:
Pembe (Sibel Taşçıoğlu), evine bavuluyla gelip yerleşen kocasının sevgilisi Alev'e şunu söyledi:
-- Ateş olsan 'cürmün' kadar yer yakarsın.
'Düşmanın pek önemsenmediğini' anlatan bu atasözümüzdeki doğru sözcük, "cürüm" (suç) değil, "cirim"dir (hacim).
* Nursema, birlikte Kuşadası'na yerleşme kararında ikirciğe düşünce kocasına şu soruyu sordu:
-- Umut, acaba gitmekten vaz mı geçsek?
"Vazgeçmek" bileşik eylemini (rahmetlik üstat Şiar Yalçın'ın deyişiyle sandviç gibi) ortasından ikiye bölüp araya "mi?" soru ilgeci koyamazsınız.
Sözün doğrusu:
-- ... gitmekten vazgeçsek mi?
* Yine Nursema, daha önce bir gece kulübünde müzisyen olarak çalışan kocasına, kendi deyişiyle 'özgürlük alanını genişletme' sözü verirken:
-- Ortak müşterekte buluşursak...
Arapça kökenli "müşterek" sözcüğünün bire bir öz Türkçe karşılığı "ortak"tır. Dolayısıyla da "ortak müşterek" demek, saçmalık.
Nursema, sanırız "asgari müşterek" demek istiyordu.
* Bir sahnede de babası Ömer'le dertleşen Metehan'dan (Rahimcan Kapkap) şu yakınmayı işittik:
-- Kız (Mihri) benim yüzümden intihar etti, babası da (onu) aldı, yurt dışına gitti.
Bu bozuk tümceden Mihri'nin öldüğü, babanın da kızının cenazesine yurt dışına götürdüğü anlamı çıkıyor. Oysa, Mihri 'intihar etmedi' yani canına kıymadı; 'intihar girişiminde bulundu' ya da 'intihara yeltendi', '...kalkıştı'.
* Aynı bölümün bir başka sahnesinde Kayhan'ın (Soydan Soydaş), karısı Leman'a (Sevim Erdoğan) söylediklerini işitince ise kahkaha atmaktan kendimizi alamadık:
-- Bu konuda yegâne bana inanan tek insansın.
Farsça "yegâne" ile onun tam karşılığı olan öz Türkçe "tek" sözcüğünün bu şekilde birlikte kullanımı, 'bizi bizden aldı' diyebiliriz.
Şu ünlü tekerlemedeki gibi:
Babıâli yüksek kapısından mürur edip geçerken yek bir atlı süvariye rastgele tesadüf ettim.
(Babıâli = yüksek kapı; mürur etmek = geçmek; yek = bir; atlı = süvari; rast gelmek = tesadüf etmek.)
Siz çok yaşayın e mi?
GRAM GRAM 'EPİGRAM'
Seksen dört yıl önce bugün
'Köy enstitüsü'yle tanıştık.
ABD reddetti, kul'u itaat etti;
Tarikat medresesine sığıştık.