SAF YA DA AHMAK OLMAK
SAF YA DA AHMAK OLMAK
Birine “saf” dendiğinde iyi; “ahmak” dendiğinde kötü karşılanıyor.
Oysa iki sözcük de anlamdaştır. Birinde akılsız iyi niyet; ikincisinde iyi niyetli akılsızlık ifade edilir.
Biz Türk insanları da genellikle içte –saf-, ya da –ahmak- durumlar sergilermişiz.
Örneğin herhangi birimiz sürücülük yaparken bir kaza oluşsa; hemen karşımızdaki sürücünün boğazına yapışırız.
Bir konuyu konuşsak; bir sonuca varmadan tekme-tokat birbirimize gireriz.
Kentlerin keşmekeşliği veya ekonomik sıkıntılar nedeniyle bunalıp şikayetlensek, hemen kraldan kralcı hükümet yanlı birinin hışmına uğrarız.
Fakat dışta, melek oluveriyoruz:
Örneğin; memleketi yönetenlerin halkı ekonomik dar boğaza getirmesini, benden olan olmayan diye ayırmasını görmezden gelir; bir daha seçeriz.
Ya da vatanın bölünmesine ölümüne karşı oluruz, ama bölücüler değirmenine su taşınmasını görmezden geliriz.
“Saltanat uğruna devlet batırıldı” diyeni döveriz, ama hanedanlığı överek intikamını almak için bileniriz.
İşgalci işbirlikçileri mazur görürüz, ama hainliklerini belirtenleri düşman olarak niteleriz.
İşgalci devletlerin içimizdeki ajanlarını dinimiz mensubu göstermeye bayılırız, ama Binbaşı Edward W. C. Noelle’in Anadolu’da, Binbaşı Lawrance’ın Arabistan’da ne işi vardı diye soranları din düşmanı gösteririz.
Böylesi saflık\ahmaklık konusunda üstümüze yoktur. Nitekim “Boz ayı” (Çarlık Rusya) korkusundan 1946’larda “Beyaz ayı”nın (emperyal Amerika) ajan teknisyenlerine sarıldık. İkinci dünya savaşında kullanılan ve taşınmaya değer bulunmayan savaş mühimmatının süt tozu eşantiyonuyla bize yükletilmesine minnet duymaya başladık. 1950’den itibaren “Küçük Amerika” olmak isteğimizi cümle cihana ilan ettik.
Emperyal devletlerin tasfiye ettiği Osmanlı mülkünden Anadolu ile birlikte Osmanlı namusunu da kurtaran fedakar kahramanları; “padişahım çok yaşa” kompleksi içinde düşman görme hainliğine devam ettik. Hanedan ve emperyalist işbirlikçi maşalardan İskilipli Atıf, Şeyh Sait, Saidi Nursi, Seyit Rıza, Seyit Abdülkadir vd için Türkiye Cumhuriyeti yönetimini kötüleyerek çıkar sağlamayı başarı sandık.
Böylesi saflık\ahmaklık ve “bir koyup üç almak” tamahkarlığıyla komşumuz Irak’ın parçalanması sürecine katkı yaptık: Önce İngiltere yerine dünya jandarmalığı yapan Amerika’ya kapılarımızı ardına kadar açtık. Amerika’nın 1991 yılında Silopi’de “Çekiç Güç-(Posied Hammer)” kurarak Kuzey Irak’a girmesine izin verdik. TBMM, her üç ayda bir uzatılmasına karar verdi. Ardından, 1997 yılında Amerika “Keşif Gücü’nü-(operation northem watch)” topraklarımızdan hareket ederek Irak’ı kontrol etmesini kabul ettik. TBMM her altı ayda bir uzatılmasına karar verdi.
Fakat lafta komşularımızın toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu, dile pelesenk ettik.
“Küçük Amerika” olma yolunda fedakarlığın sonu olmazdı: Saf\ahmak olmaya devam edecektik. Askerimizin başına çuval geçirilmesi önemli değildi. 750 yıllık Süleyman Şah mezarını nakletmek de sorun olamazdı. Bu anlayışla 2002 yılından sonra Amerika ile İsrail’in Ortadoğu’da sınırları yeniden belirlemeyi amaçlayan BOP eş başkanı olmak daha önemliydi.
Muhalefette iken söylenenleri, iktidar olunca unutmalıydık. Hem da en ala şekilde çark etmeliydik!
Irak’tan sonra Suriye’nin de bölünmesi için elden gelen yapılmalıydı. Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu söyleye söyleye; YPG’den sonra Suriye’yi bölmek için yola çıkan ÖSO’yu –insanlık adına (!)- iaşe edip teçhiz ederek donattık. Çoluk çocuğu ve İhvan ile “sığınmacı” uyduruk gerekçeyle; sınırlarımızdan içeri doldurduk. Yurttaşımıza verilmeyen olanaklarla güvenceye aldık. ÖSO mensuplarını dövizle, sığınmacı denilenleri lirayla maaşa bağladık. Ceplerine bedava tedavi, bedava seyahat, bedava alışveriş vb kartlar koyduk. 250 dolar değerinde bir daire satın alınması karşılığında cümle aile mensuplarına vatandaşlık verdik. Depremzede yurttaşlar yerine bunları sıcak yuvalara kavuşturduk. Mehmetçik Irak ve Suriye’de şehit olurken, aynı yaştaki Suriyeli gençlerin Türkiye’de gününü gün etmelerini sağladık.
Amerika’nın müttefiği olan PYD’ye katılmaya giden Barzani peşmergelerini bile, yedirip içirerek Türkiye topraklarından Kuzey Suriye’ye taşıdık.
Şimdi; Ocak 2024 ayında da oturmuş; Irak ve Suriye’den gelen yoksul ailelerin şehit çocukları üzerinden yerel seçimlere dönük hamaset yapıyoruz!
Anayasa’yı bile çiğneyerek ve eleştirenleri zindanlara tıkayarak demokrasicilik oyunu oynamaya devam ediyoruz.
Bundan daha has saflık olur mu?
Ya da ahmaklık!
Tepe1616hotmail.com