İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

TEK PARTİ DÖNEMİ NE İDİ NE OLDU

Türk siyasi literatüründe “tek parti dönemi” kavramı vardır. Tek parti döneminin kimi milletvekilleri; aynı partinin sağladığı olanaklar içinde ayrılıp yeni bir parti kurdular. Tek sermayeleri de içinde geldikleri ve yönetimine ortak oldukları dönemi suçlamak oldu.

Bunu da “yeter söz milletindir” diye sloganlaştırdılar.

Bu slogan, aslında kendilerinin de içinde oldukları bir dönem için ifade edilmişti. Tıpkı bugünkü iktidarın kendisine “yeter, söz milletindir” demesi gibi.

Tek Parti dedikleri; Anadolu kurtuluşunu gerçekleştiren “Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti”nin devlet kuruluşundan sonra “CHP Fırkası” olarak dönüşen kurumu idi.

 Padişahın kulu olan insanların, cumhuriyetin yurttaşı bilinç ve özgüvenine ulaştırılmaya çalışıldığı süreç; İkinci dünya savaşı sonrasında çok partili döneme evrilmişti. Yangın yerinde küllerinde doğan devlet, yüzünü çağdaş uygarlığa dönmüşken; yeni siyaset din istismarıyla “ümmet” kavramını kutsamaya başladı. “Tek Parti” dönemini ve devletin kurucu irade temsilcilerini dinsizlikle suçlama acımasızlığını ortaya attılar.

Devletin kuruluş ve yükselme sürecinde etkin olan siyasetçi ile bürokrat, Kuvayi Milliye ruhu içinde olan idealist kimselerdi. Halkı yokluktan varlığa, kulluktan yurttaşlığa ulaştıranı süreç; insafsızca karalanmaya başlandı. Sanki saltanat döneminde özgürlük yaşanmış da mevcut özgürlük ortamı azımsanmaya –haklı olarak- azımsanmaya başlanmıştı.

İki binler sonrasında ise; “proje partisi” olarak kurulduğu öne sürülen bir partinin, rejimi değiştirmeye yönelik yirmi bir yıllık iktidarının getirdiği yıkım; “tek parti” dönemi ile eşleştirilerek mazur gösterilmeye çalışılıyor.

Din istismarı kadar acı olan bir istismar ve çarpıtma –demagoji- yapılıyor.

Yokluk içinde var edilen bir devletin gönenç hale getirilmiş halkı; ekonomik ve eğitim koşulları yok edilerek “tek adam” sistemiyle ümmet edilgenliğine dönüştürülmeye çalışılıyor.

 Zamanın muhalefeti de, öncelikli olarak bunu önlemeyi hedefliyor.

  Yirmi birinci yüzyılın Uzay çağında beyaz rengin kara yapılmasına çalışanlar, Allah’ın insanı “mahluk-u eşref” yapmak amacıyla verdiği “akıl” ile alay ediyor!

 Bu nedenle; -insan mıyız yoksa mahluk mu” sorusu soruluyor…   

<