'VİCDAN ÖLÇER' İKİ BİLİMSEL DENEY (1)
Atasözleri ve deyimler; toplumların gelenek göreneklerini, yaşam deneyimlerini, birikimlerini en arı duru biçimiyle yansıtan sözlerdir.
Ama, her zaman gerçeği anlatmazlar.
Örneğin Türkçemizde, "Zalimin şemi, sabaha dayanmaz." diye bir atasözü var.
Şem; mum, balmumu demek.
Her yer karanlık, pür nur o mevkiler!
Günümüz dünyasında, baskıcı / otoriter düzenle yönetilen azımsanmayacak sayıda toplumun ise neredeyse gıkı çıkmıyor.
Gıkı çıkmamak, bir tür onaydır; "sükut ikrardan gelir".
İnsanlarda, kendi vicdanî değerleriyle taban tabana zıt olsa bile otoriteye boyun eğme eğiliminin ne denli ağır bastığı, iki ayrı ruhbilimsel deneyle kanıtlanmış.
Her iki deney, erk / otoritenin hangi ölçülerde zalimleşebileceğini de gösteriyor.
DENEY: 1
ABD'nin Yale Üniversitesi ruhbilimcilerinden Stanley Milgram, 1961 Temmuz'unda toplu bir deneye girişti. Denekler 20 - 50 yaşları arasında, ilkokulu terk etmişlerden doktora yapmış olanlara değin farklı öğretim düzeylerinden erkeklerdi.
Milgram'ın deneyden -görünen- muradı; "eğitim dizgelerinde öğrencileri cezalandırmanın, öğrenme üzerinde ne denli etkili olduğunu" ortaya çıkarmaktı.
Asıl amacı ise bu tarihten üç ay kadar önce Kudüs'te yargılanmasına başlanan Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann'ın ve onunla birlikte Yahudi Soykırımı'na katılan yüz binlerce Nazi askerine 'emirlere itaat' ettiren ruh hâlini incelemekti.
Deneye katılanlar, üçer kişilik kümelerden oluşuyordu; bir gözetmen, bir öğretmen ve öğrenci. Öğretmen öğrenciye, eline önceden verilen listedeki basit tamlamaları soruyordu. Örneğin, ona önce "beyaz mendil" diye bir sıfat tamlaması okuyor, sonra da eşleştirmesi için biri "beyaz" olan dört seçenek sunuyordu. Öğrenci soruyu bilirse bir sonraki soruya geçiliyordu. Bilemezse cezalandırılıyordu. Cezalandırma yolu bir işkenceydi; bilemediği her soru için öğrenciye, giderek artan voltajda elektrik şoku uygulanıyordu. Elbette bu bir oyundu; kendisine elektrik verilmediği hâlde denek öğrenci, acı çekiyormuş gibi rol yapıyordu. Denek öğretmen ise oyunu gerçek sanıyordu. Öğrenci, çektiği acının dayanılmaz ölçüye vardığı rolünü oynayınca öğretmen, bir an için ikircikli davranıyordu. Ama, gözlemcinin "Devam et, sorumluluk benim." demesi üzerine cezalandırmayı sürdürüyordu.
NE ANLAMA GELİYOR
Milgram, konuya ilişkin makalesinde "Sıradan bir insanın, yalnızca bir deney bilimcisinden aldığı emirle başka bir insana ne kadar acı çektireceğini ölçmek istedim." diyecek ve şu yorumda bulunacaktı:
"Katılan deneklerin güçlü vicdanî duyguları ile saf otoriteyi çeliştirdim. Ve kurbanların acı dolu çığlıklarının eşliğinde genellikle otorite kazandı. Yetişkin insanların, bir otorite makamının komutası doğrultusunda her şeyi göze almakta gösterdikleri aşırı isteklilik, çalışmamızın ivedilikle açıklama gerektiren en önemli bulgusudur.
Yalnızca görevlerini yapan, kendi başlarına yabanıl (vahşi) işlere kalkışmayan sıradan insanlar, korkunç bir yok etme işleminin bir parçası olabilmekteler. Ek olarak, yaptıkları işin yıkıcı sonuçlarını apaçık görmelerine karşın, temel ahlakî değerleriyle çelişen bu görevlerde pek az kişinin otoriteyi reddetme potansiyeli olduğu görüldü."
(Devamı yarın)