YALNIZ ANALAR AĞLAR
"Dilimizin en güzel kelimesi nedir ?" diye, bir yarışma açsak, ne dersiniz? Kimimiz sevgi, kimimiz sağlık, kimimiz de hiç aklımıza gelmeyen bir kelimeyi söyleyiveririz. Ama bu soruyu birden hepimize sorsak, her birimizin ayrı ayrı söylediği kelimeler, zihnimizden uçar gider, hep birlikte "dilimizin en güzel kelimesi ANNE'dir" deyiveririz.
Son yıllarda varlığından hiç haberdar olmadığım, değerli dostum şair Necla Ünal akıllı bir hanımdır. Edebiyat dergisinin adını ANA olarak koymuş. "Anne" ile "Ana" arasında anlam bakımından bir fark yok. Yok ama, söylem bakımından "Ana" daha bir başka. Daha yürekten gelen bir ses adeta. Kuvvet, güç, güven çağrışımı yapıyor...
"Ana" şefkattir. "Ana" sevgidir. "Ana"güçtür. "Ana" kuvvettir. "Ana" güzelliktir. "Ana" gıdadır. "Ana" kokudur. Hasılı "Ana" bir şey değil, her şeydir.
Yüce Tanrı'dan sonra, dünyayı bize tanıtan, yanında yamacında huzuru bulduğumuz, yemeyen yediren, gezmeyen gezdiren, giymeyen giydiren, ağlasa da güldüren O'dur.
O'dur soğuğu sıcak yapan, O'dur acıyı tatlı yapan, O'dur kışı yaz, geceyi gündüz yapan...
Anneniz yaşıyorsa, O'nunla birlikte uzun ve mutlu yaşayın. Yok, yüce Allah'ın huzuruna kavuşmuş ise, nurlar içinde yatsın,
Büyük Allah'ın bir sanat şaheseri ve hepimizin en büyük şansı olan annelerimiz için, binlerce şair, yazar, heykeltıraş, ressam "Ana" konusunu işlemiş, anlamlı büyük eserler vermişlerdir.
O'nu ne kadar güzel anlatsalar da ben hâlâ inanıyorum ki, "Ana" yine anlatılamayacak kadar yücedir.
Ancak, Türkmenistan'ın kimine göre diktatör, kimine göre reformist, kimine göre de psikopat sayılan eski lideri Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov'un yazdığı “Ruhname” adlı kitapta, ana yüreğinin evlada olan anlatılamayacak sevgisini, anlatmaya çalışan şu anekdotu da hiç yabana atmamanızı ve okumanızı istiyorum, ;
" Eski zamanlarda bir aşık-maşuk varmış. Maşuk kız, sevgilisinin kendisine ne derece aşık olduğunu öğrenmek için, oğlana "Beni gerçekten seviyor musun "diye sorunca oğlan da "Evet hem de çok " demiş.
O zaman git, ananın göğsünü yarıp, yüreğini bana getir.
Aşkından deliye dönen aşık, anasının göğsünü yarıp henüz atışını devam ettiren, kanlı yüreğini eline alıp, kızın evine doğru koşarken, yolda ayağı taşa takılıp düşmüş.
O zaman, elindeki kanlı ana yüreği dile gelmiş ;
- Vah yavrum, bir yerin incinmedi ya ?..
İşte “ana” bu...