İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

YOKTUR BULGUR AŞI AMA GEZER…

İnsanların yaşamı, aslında ekonominin yaşamıdır. O nedenle tarih boyunca görülen tüm sorun ve anlaşmazlıklar; ekonomik sorunlardan kaynaklanmıştır.

Halkın gönençliğini dilemek ise toplumsal barışı dilemektir. Aynı zamanda ekonomik sorunların çözümünü dilemektir.

Ama yazık ki Türkiye; Kurtuluş savaşı sırasında “İktisat Kongresi” toplamış bir devlet olduğu halde, hala Osmanlı Devleti’nden devir aldığı ekonomik açmazlarla uğraşıyor. Çünkü altı yüz yıllık imparatorluk, özde ekonomik iflas nedeniyle çözülmeye başlamış. Bu nedenle 1881 yılında Duyun-u Umumiye’nin kurulmasını kabul etmek zorunda kalmış; fiilen bağımlı hale gelmişti.

 “Borca alışan emir almaya da alışır.” Zaten Osmanlı Devleti fiilen sona ermeden (ölmeden) önce; başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Rusya’nın oyuncağı haline gelmişti. 1830’larda “hasta adam” olarak tanımlanmaya başlamış. Alacaklı emperyal devletler tasfiye planları yapmış. Sykes-Picot antlaşması ile somuta,  Dünya Savaşı ile de sonuca kavuşturmuştur.

Sultan II. Mahmut da 1829 yılında, Mısır Valisi olan Kavalalı Memedali Paşa karşısında ekonomik sorunlar nedeniyle acze düşmüş. Çarlık Rusya’dan yardım talep etmiş. Rusların Tuna boylarındaki      30 bin askerinin gelip kendisini korumasını istemiş. Ruslar da Aamiral Lazanov komutasındaki 9 gemilik bir filoyla gelip Büyükdere’de demirlemiş. Sonra da Beykoz Kasrı’nda “Hünkar İskelesi” adıyla anılan, 8 Temmuz 1833 tarihinde sekiz yıl süreli, biri gizli olan sekiz maddelik “yardımlaşma ve saldırmazlık” antlaşması imzalamıştır.

Kavalalı’yı destekleyen Fransa; inisiyatifi Rusya’ya kaptırmamak için harekete geçmiştir. Mısır Hidivi ile Başkent arasında Kütahya anlaşmasının gerçekleştirmiştir. Ama aslında iki taraf da bu anlaşmadan memnun olmamışlar.

Bu aşamada İngiltere de boş durmamış. 16 Ağustos 1838 tarihinde Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması imzalamıştır. 

Osmanlı Devleti’ni tasfiye kararı olan gizli antlaşmayı da 16 Mayıs 1916’da imzalanmıştır. İngiliz kuvvetleri 29 Nisan 1916 tarihinde Kutülamere’de Osmanlı’nın 6. Ordusuna yenilmiş. 16 gün sonra, İngiltere ile Fransa aralarında Sykes-Picot adıyla gizli bir anlaşma imzalamış. Rusya da Ekim ayında, Hünkar İskelesi anlaşmasına rağmen, Fransa ve İngiltere’ye katılarak onanmış. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı topraklarının paylaşılması kararlaştırılmıştır.

Buna cüret edilmesinin temel nedeni; Duyunu Umumiye idaresine rağmen alacakların Osmanlı Devleti’nden tahsil edilme güçlüğüdür. Çünkü Osmanlı hanedanı; Balkan savaşlarıyla başlayan sürekli savaşlar sürecinde hazinesini borçlarla döndürmüş. Saray savurganlığına saray inşa etme sevdasıyla devam etmiş. Galata tefecileri karşısında bile acze düşmüştür.

“Evde yoktur bulgur aşı, ama gezer sanki bölükbaşı” atasözünü gerçeğe çevirmiştir.

Günümüz hükümetinin de Suriye 30 Mehmetçiğin şehit edilmesine rağmen Rusya’nın kapısında beklemesi; tarihten ibret alma yerine kin üretme ardına düştüklerinin göstergesidir. Ve son derece acıdır.

NATO kucağında oturup Rusya ile iş tutmanın tutarsızlığı görülmezden gelinir mi?  

Bütün enerji kollarıyla teslimiyet nelere mal olacaktır?

                       ******

Aslında Osmanlı sonun başlangıcına, Kırım savaşı aşamasında İngiltere’ye borçlanmak ve Kıbrıs’ı teslim etmek ile gelmiştir. 16 Ağustos 1838 tarihinde imzalanan Osmanlı-İngiltere ticaret anlaşması, İngiliz tüccarları için gümrük duvarlarını kaldırmış; ülkeyi açık Pazar haline getirmişti. Böylece saray ve şürekasının ithal mallara kavuşma olanağı yaratılmış. Gümrük yoluyla edinilen vergiler,  büyük ölçüde yitirilmişti.

Kamu yanlılarıyla (merkanitilist) serbestlikten yana olanlar (fizyokrat) mücadelesi; kapitalist serbestçiler (fizokratlar) lehine başarılı olmuştur.

Kuşkusuz ekonomi, aynı zamanda da siyasettir. Çünkü uygulamayı siyasi-yönetici irade yapar. Nitekim 1954 yılına kadar Osmanlı borçlarını ödeyen Türkiye; geçmişi çabuk unutmuş. 24 Ocak kararları ile Türkiye’nin ulusal ekonomisini halkın zararına yönlendirmiştir. Buna karşı çıkan kamucu kesim aşağılanmıştır. 1978’de TÜSİAD bile, “Gerçekçi Çıkış Yolu” ilanlarıyla gelişmeyi alkışlamış. Türk ekonomisi bypass edilerek küresel neoliberalizme teslim edilmişti.

Sayın Cumhurbaşkanı gibi, bir ekonomist değilim. Ama mütevazi bir yurttaş olarak son çocukluğuma kadar yaşadığım ve tanık olduğum ekonomik sorunlar nedeniyle tarihi geçmişimizi sorgular zorunda kaldım. Gördüm ki sorun, “nas” işi değildir. Yirmi bir yıllık iktidarın sorumsuz savurganlığın, Osmanlı’nın savaş içinde borç alıp saray inşa etme türü bir anlayışla getirdiği nokta olduğunu gördüm!

İthal mallar lüksüne alıştırılan, buna karşın üretme kapasitesi yerde süründürülen insanımızın refahı; ölü yatırım olan beton işleriyle karşılanamazdı. Karşılanmıyor da.

Plansız bir kalkınmanın olmayacağını en cahil kimse bile fark ediyor.

O nedenle millet hep bir ağızdan bağırıyor:

 “Patates soğan, güle güle Erdoğan” diye.

Dış politikası iç politikaya feda edilmiş Türk ekonomisi de iktidar olmanın dayanılmaz ihtirası ile Osmanlı Devleti ekonomisinin encamına mahküm edilmiştir!

<